Binlerce yıllık geçmişiyle zarafetin ve inceliğin simgesi olan porselen, sadece bir sofra ürünü değil; aynı zamanda medeniyetlerin mirasını taşıyan bir sanat eseridir. Doğu’dan Batı’ya, Çin’den Kütahya’ya uzanan bu beyaz yolculuk, hem tarihî hem kültürel açıdan büyüleyici bir hikâye sunar. Gelin, porselenin tarihini birlikte inceleyelim.
Porselenin M.S. 7. yüzyılda Tang Hanedanı döneminde Çin de tarih sahnesine çıkmıştır. Dayanıklılığı, saydamlığı ve beyazlığıyla öne çıkan porselen, o dönemde sadece saraylarda kullanılan lüks bir üründü.
Zamanla Çinliler, porselen üretim tekniklerini geliştirerek sanatın zirvesine ulaşmışlardır. Bu ürünler, İpek Yolu aracılığıyla Orta Doğu ve Avrupa’ya ihraç edilmiş ve Çin porseleni tüm dünyada aranır hâle gelmiştir.
Porselen, Osmanlı’ya ilk başlarda hediye ya da ticaret yoluyla gelmiştir. Saray sofralarında Çin porselenlerine sıklıkla kullanılmıştır. O dönemlerde porselen üretimi yerine seramikte ve çinide uzmanlaşan Osmanlı da İznik ve Çanakkale gibi merkezlerde çini ve seramikten önemli sanat ürünleri üretilmeye başlanmıştır.
Porselenin yerli üretimi ise Avrupa’daki gelişmelerin ardından 18. yüzyıl sonrasında hız kazanmış ancak asıl dönüşüm, 20. yüzyılda Kütahya’da başlamıştır.
Kütahya, aslında çini üretimiyle ünlü bir şehir olarak tanındı. Ancak zamanla bu güçlü el sanatları geleneği, porselen üretimiyle birleşti. 1970’li yıllarda modern porselen üretim tesislerinin kurulmasıyla birlikte Kütahya, Türkiye’nin porselende öncü şehri hâline geldi.
Geleneksel motifler, modern tasarımlarla harmanlanarak hem iç piyasaya hem de dünyanın dört bir yanına gönderildi. Kütahya Porseleni, bu süreçte Türk mutfak kültürünü ve estetik anlayışını dünyaya tanıtan bir marka olmayı başardı.
Bugün porselen sadece sofralarda değil; dekorasyondan sanat galerilerine, koleksiyonlardan hediyelik eşyalara kadar geniş bir kullanım alanına sahip. İnceliği, zarafeti ve zamanla sararmayan beyazlığı ile hâlâ özel günlerin, özenli sofraların ve zarif yaşam tarzlarının ayrılmaz bir parçası haline geldi.